top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Ömrümüzden birkaç yıl çalan dağ. Nevado Pisco (5.757 m) / Peru

Güncelleme tarihi: 26 May 2019

Latin Amerika seyahatimizin 10.ülkesi olan Peru’nun Huaraz şehrine Ekvador’un Cuenca şehrinden 3 araç değiştirip, iki geceyi otobüste geçirerek toplam 33 saatte ulaştık (yaklaşık 1200 km). Seyahatimiz için hazırlanırken, fotoğraflarını gördüğümde "burayı mutlaka görmemiz ve mutlaka bu dağlarda yürümemiz lazım" diye çığlık attığım Huaraz Milli Parkı, And Dağları’nın Cordillera Blanca (Beyaz Sıradağlar) diye adlandırılan en güzel bölümüne ev sahipliği yapıyor. Huaraz'ın 80 km kuzeyindeki bu bölgedeki en yüksek dağ aynı zamanda Peru’nun da en yüksek dağı olan 6.768 m’lik Huascaran. Toplamda bölgede 6000 m üzeri 18; 5.700 m üzeri de 50 tane zirve bulunuyor. Birçoklarına göre Güney Amerika’da kuzeyden güneye uzanan tüm And Dağları silsilesinin en güzel zirveleri bu bölgede; aynı zamanda en zor ve en teknik dağlar da burada bulunuyor. Huaraz ve tüm bu dağ silsilesi etrafında muhteşem doğal güzellikler, enfes buzul gölleri ve çok güzel yürüyüş parkurları bulunuyor. Dünya’nın en ünlü yürüyüş parkurlarından 6-12 günlük Huayhuash ve 4-5 günlük Santa Cruz trekkingleri bölgenin en popüler aktiviteleri. Sırf bu parkurları yürümek için binlerce kilometre uzaktan gelenler var.


Huaraz işte burada.

Biz de burada yürüyüşlerle beraber bir de zirve çıkışı yapmak istiyoruz. Ne de olsa “Bir Ülke Bir Dağ”’ız :). Bazı dağlardan çok pahalı olmaları, aşırı zor olmaları, çok uzakta olmaları gibi sebeplerle vazgeçiyoruz (özellikle 6.000 m üzeri dağların maliyeti katlanarak artıyor). En son bize en mantıklı gelen 5.752 m’lik Pisco Zirvesi’nde karar kılıyoruz. Dediklerine göre Pisco Dağı bölgenin en kolay dağlarından biriymiş. (Buradaki zorluk derecelendirmesinin ne kadar göreceli olduğunu sonradan öğrenecektik).


Bu arada Pisco üzümden yapılan bir içkinin adı. Sıklıkla Pisco Sour denilen, yumurta akı ve limon ile hazırlanan bir kokteyl şeklinde içiliyor. Peru ve Şili bu içkinin sahipliği konusunda halen kavgalılar :). Hem Şili’de hem Peru’da denedik ikisini de pek sevmedik.


Meşhur Pisco içkisi.

19 Ağustos 2018 – Bitmek bilmeyen yol.

Uzun saatler sonunda sabah 5 çeyrekte Huaraz'da idik. Yorgunluktan perişan haldeydik. Hava hala karanlıktı. Çantaları alıp terminalde havanın ağarmasını beklemeye başladık. Bu kaçıncı terminalde sabahlamamızdı acaba? 5,5 aydır yollardaydık. Hostel Aldo’s’un sahibi "alayım sizi teminalden" demişti, biz de gerek yok demiştik, yakındı zaten. Ama beş buçuk gelmiş bizi almaya pikapla sağolsun. Memnun olmadık desek yalan olur. Adam hostelin sahibiymiş, doğal olarak adı da Aldo’ydu. Pikapa bindik iki sokak döndük ve geldik. Eşyaları yerleştirmemizle indirmemiz bir olmuştu. Hostelimiz ve odamız pek bir vasat görünüyordu ama şu an nerede olsa uyuyacak haldeydik.


Biraz uyuyup, dinlenip şehri dolaşmaya çıktık. Etraftaki dağlar muhteşem, fakat aynı şeyi şehir için söyleyemiyoruz. Az katlı evlerden oluşuyor ama o kadar çirkin, çarpık ve kötü yapılaşma var ki etraftaki manzaranın güzelliğini göremiyor insan. Her taraf dağ, doğa, yürüyüş turları satan tur firmalarıyla ve outdoor kıyafetleriyle dolaşan ağırlığı batılı turistlerle dolu.

Huaraz'ın Ana Meydanı'ndan bir görüntü. Arka fonda dağların küçük bir kısmı görünüyor.

Amacımız Nevado Pisco için fiyat almaktı. Bizim hostel sahibinin aynı zamanda bir turizm acentesi de varmış. Bizim için 320 USD’dan 280 USD' a indi. Malzemeler, ulaşım, dağ evi, yemekler ve rehber yani herşey dahil bu fiyata. Huascaran için ise 400 USD civarında fiyatlar. Burada rehberlerin hepsi iyi eğitimli ve sertifikalı. Bu nedenle fiyatlar biraz pahalı dağ turlarında. (Rehberler maksimum 2 kişi alıyorlar ve günlük ücretleri 100 USD. Pisco 3 günlük bir dağ.) Bölgedeki herkes bir şekilde dağ yaşamına, dağlara alışkın olduğu için, herkes rehber olur endişesiyle olsa gerek rehber olmayı aşırı zorlaştırmışlar. Ayrıca rehber olduktan sonra da her sene mecburi eğitim, sınav ve tırmanış yapmaları gerekiyormuş. Aldıkları sertifika ile tüm And Dağları’nda rehberlik yapabiliyorlar. Buranın kısa olan sezonu (Temmuz-Ağustos) bittiğinde başka bölgelerde özellikle Arjantin’de Aconcagua’da rehberlik yapıyorlarmış.


Bir sürü şirkete sorduk hiçbiri 300 USD’ ın altına inmedi. Biz de Aldo’nun şirketi ile anlaşma yapıp hostelimize döndük.


21 Ağustos – Hazırlıklar...

Öğleden sonra outdoor şirketine gidip kiraladığımız malzemeleri aldık. Kıyafetlerimizi zaten kendimiz taşıyorduk. Kazma, krampon, kask, plastik bot gibi eksik teknik malzemeleri alıp hostele döndük. Çok şükür ayağıma uyan ayakkabı varmış. Bunlar da küçük insanlar sonuçta. :) Sonra tekrar gittik şirkete ve rehberimiz Hector’la tanıştık. Biraz sohbet ettikten sonra hostele dönüp çantaları hazırladık. Bir küçük, bir büyük çanta aldık. Biraz zor sığdık plastik botlar yüzünden. Kalan eşyaları da hostelde bırakacaktık.

Pisco Dağı ve temsili rotamız. Laguna 69'a giderken 5.000 metredeki yüksek geçitten çekilmiş bir fotoğraf.

22 Ağustos – Dere, tepe aşıverdik.

Bugün Pisco’ya doğru yola çıkıyoruz. Sabah 4' te kalktık. Araç 5 'te gelecekti güya ama ancak 6 'ya doğru geldi. En son bizi almaya geldiler. Araçtakilerin hepsi Laguna 69’a gidiyorlardı, bizi de onların yanına katıvermişlerdi. Yer en arkada vardı sadece. Çok rahatsızdı ama yapacak bir şey yok. O vaziyette uyukladık yolda. Virajlı, dar yollarda tıngır mıngır giderek 8 e doğru Yungay’da bir yerde mola verdik. Grup kahvaltı yaptı. Sonrasında çok dik ve toprak bir yolda dikine vurdu minibüs. Oldukça kötü bir yoldu. Yolun sonunda Chicancocha Gölü ve Milli park girişine ulaştık ve 3 günlük bilet için 60 Sol verdik kişi başı.

Milli Park girişinden sonra Laguna 69'a gidecekler ile, Pisco'ya gideceklerin yolu burada ayrılıyor.

9 gibi herkesle birlikte araçtan inip çantaları yüklendik. Otobüsteki 20-25 kişi Laguna 69 için sağ taraftaki vadiye, biz ise 3 kişi Pisco dağ evine gitmek üzere sol yamaç tarafına yönlendik ve ayrıldık. Vadi etrafındaki yamaçtan dik bir eğimle yükselen patikayı takip ederek 3 saatte 4.680 mt'deki dağ evine ulaştık. Yüklerimiz, teknik malzeme, plastik bot, su v.s derken oldukça ağırdı. Kendimizi çok zorlamadan ağır ağır, dinlene dinlene yükseldik. Bir acelemiz yoktu.

Ağır ağır yürüyoruz. Buradaki kısa düzlükten sonra rota sol taraftaki dik yamaca doğru yükseliyor.

Dağ evi, hem fiziksel hem de ortam olarak sıcacıktı. Güzel bir müzik çalıyordu. Küçük ama çok sevimli ve çok temiz bir dağ eviydi. Şimdiye kadar gördüklerimizin içinde (Alpler’dekiler de dahil) belki de en güzel olanı buydu. Çalışanlar da acayip mutlu, güleryüzlü idi. Ortam, mutfak, tuvaletler bile kaldığımız hostellerden daha temizdi. Banyo ve sıcak su da varmış, yok artık dedik. Ranzalı, büyük bir odadaki yataklarımıza yerleşip, çantaları boşaltıp ortak alana indik. Koka çayı, beyaz peynir, avokado salatası yedik. Dağ evinde çalışanlar gelip tokalaştılar, tanıştık. İngilizce bilmediklerinden çok fazla sohbet edemedik.

4.675 m'deki şirin dağ evi.

Dağ evinden zirve yoluna doğru biraz yürüdük. Gün batarken klasik fotoğraflarımızı çektik.

And Dağları'nda gün batıyor.

Akşam Lomo Saltado denen geleneksel Peru et yemeği yedik. Bol balsamik soslu ama çok güzeldi. Bir de kabak çorbası. Tüm burayı biri erkek, biri kız, iki tane dünya tatlısı genç idare ediyordu ve yemekleri de onlar yapıyorlardı. Bu irtifada, bu izole yerde nasıl bu kadar güzel ve lezzetli yemekler yaptılar inanamadık.

Akşam yemeğimizi yiyoruz.

Dağ evinde bizden başka bir de çok tatlı bir İtalyan çift vardı. Annick ve Vittorio 60 yaşlarında ama birçok gence taş çıkaracak kadar sağlıklı, mutlu ve enerjik bir çift. Bir gün önce zirveyi denemişler ama hava kötü olduğu için geri dönmüşler. Bu gece tekrar deneyeceklermiş. Biraz sohbet ettik onlarla. Vittorio gençken 30 küsur sene önce bizim gibi uzunca bir seyahate çıkmış. Rusya’dan başlayıp, Çin, Pakistan, Afganistan, İran v.s. üzerinden Türkiye’ye kadar gelmiş. Çok da tatlı dilli bir adam, seyahat maceralarını anlattı biraz onları dinledik. Ülkemizde de birçok yeri gezmiş o zamanlar, çok da sevmiş, hala da hatırlıyor birçok yeri. Sonradan da gelmiş İstanbul’a birkaç kere ama o eski zamanları daha güzeldi diyor.

Yatakhane, şehirde kaldığımız hostelden çok daha temiz ve konforlu.

Sohbet güzeldi ama güne çok erken başlamış ve yorulmuştuk. Arada da dağ evinin üstünde morenin başladığı tepeye kadar yürüyüp gelmiştik rotayı anlayabilmek için. Gece de erken kalkacaktık. Fazla oyalanmadan akşam 6 gibi yattık. Odada sadece üçümüz vardık, gürültüsüz uyuduk. Ortam o kadar güzeldi ki acaba Huaraz yerine burada mı kalsak diye düşündük. Kesinlikle daha huzurlu ve konforluydu. Hava kapalı gibi idi, sabaha açar dileklerimizle uykuya daldık.

22 ağustos –Hava güzel, gidiyoruz!

Gece 11.30'da kalktık. Kahvaltı yapıp (o saatte olduğu kadar) çantaları toplayıp 00.30’da yola çıktık Pisco’ya doğru. Ben pek iyi değildim. Midem falan kötüydü. Aklimatize olamamışım sanırım. Yolda bakarız duruma dedim. :( Hava çok güzeldi. Korkmuştuk yine kapalı olacak diye ama çok güzeldi ve ay dolunay idi. Etraf aydınlıktı resmen ve yola koyulduk gecenin sessizliğinde.


Dağ evinden morenlerin olduğu vadiye doğru dik bir çıkışla yol başlıyor. Öğleden sonra yürüdüğümüz bu yolu zorlanmadan çıktık 15-20 dk kadar dar toprak bir patikada. Sonra vadinin içine iniliyor. Önde rehber, sonra ben ve sonra Önder. İlk grup biz düşmüştük yola. Arkamızdan da İtalyan çift başlamıştı yürümeye. Dağ evinin alt tarafında kamp alanı var. Oradan da yükselen 7-8 tane ışık görünüyordu. Ay ışığı da aydınlatıyordu her yeri.


Vadinin içine inmek için bir noktaya geldik patika bittikten 5-10 dk sonra. Aşağısı görünmeyen ve zincirle inilen, toz ve taştan oluşan gevşek, saçma bir yerdi. Loş ay ışığında aşağısı tamamen boşluk gibi görünüyordu. Bir de zincir sarkıyordu. Rehber indi zincire tutunarak. Sonra ben de zincire asılarak nereye gittiğimi görmeden indim aşağıya. 10 mt kadar dik bir inişten sonra kenara çekildim rehberin yanına. Taş düşme riski var, o yüzden beklemek gerekiyor. Önder de indikten sonra çarşaktan inmeye başladık 15-20 mt kadar.

Morene inen saçma yarık. (Fotoğraf dönüşten)

Morenli vadiye inmiş olduk. Asıl morenler vadinin çok daha yukarılarında aslında. Zirveye giden yol ise bu morenli vadiden karşıya geçen kayalık bir yol. Üstten gelen hareket nedeniyle buradaki taşlar da hareket ediyormuş ve patika değişiyormuş. Gece bu labirent gibi yerde yolu bulmak epey zor. Taş babalar var ama rehberler bile zaman zaman yolu kaybedebiliyormuş. İnişten sonra bazen toprak patikada, bazen taşların üstünde hoplaya zıplaya karşıya geçtik. Birkaç tepe aştık, indik çıktık. Ben biraz açıldım. Buzul gölünün yanına gelip yükseldik biraz. Hayal meyal görünüyordu göl. Sonra gölün üst sol tarafındaki sırta çıktık. Toprak patika idi burası ama iki tarafta dik yamaçtı. Sonra tekrar yükselmeye başladık ve vadiden çıktık.


Buzula 2 saatte ulaştık. İtalyanlar hemen arkamızda idiler. Kramponları ve emniyet kemerlerini takıp ipe girdik. Kazmaları elimize aldık. Önümüzde resmen duvar gibi buzul yükseliyordu. Burası buzulun başladığı en yüksek nokta. 5000 lerde idik. 3 gibi başladık tekrar yürümeye.

Buzulun başladığı yerden dönüşteki fotoğrafımız. Burada ip, emniyet kemeri ve krampondan kurtulduğumuz için bir ferahlık gelmiş.

Bazı yerlerde çok dik çıkışlarda çok zorlandım. Nefesim yetmedi. Küfrede küfrede çıktım. Bir de ilk ekip biz olduğumuz için dik yerlerde sadece rehberin ayak izi vardı ve basacak yer bulmakta zorlandım. Çok büyük çatlaklar vardı ama ay ışığında çok az seçiliyorlardı. Ay gidince ortalık zifiri karanlık oldu. Zirve sırtına ulaşmadan önceki sırta başlamadan rehber hava kapıyor galiba, sis gelirse geri döneriz çok tehlikeli olur dedi ama biz güneş doğana kadar devam edelim dedik.


2 tanesi çok dik ve sabah ayazında çok sert kar olan, bir sürü dik yamaçtan çıktık. Bazı yerlerde krampon zor batıyordu. Bazı yerler o kadar dikti ki sadece kramponların ucuyla çıkıyorduk. Gün de doğmaya başlamıştı. Bu arada İtalyanlar bizi geçip zirve sırtına ulaşmışlardı. Uzakta görünen yer zirve zannederken arkadan bir tepe daha çıktı yaklaştıkça. Bu arada gün doğumu başlamış etraftaki bütün dağlar pembeye dönüşmüştü.


Gün doğuyor (sağdan).

Gün doğuyor (soldan).

Zirveye ulaşmaya az kaldı diyordu rehber. Çok dik olmayan bir sırttan yavaş yavaş yükseldik.


Yavaş yavaş yükseliyoruz. Eğimi az olan etaplarda fotoğraf çekebiliyoruz..

Bu şekilde bazen dik, bazen daha az eğimli, bazen buzul çatlaklarının üzerinden, bazen büyük serakların etrafından dolana dolana 5.600’lerde bir yere geldik. Burada karşımızda dik bir buz sırtı ve bu sırta bağlanan ve ince bir kılçık... Kılçığın solu dipsiz bir buzul çatlağı, sağ tarafı ise ta aşağı vadiye kadar kadar inen bir buz yamacı. Buradan nasıl geçeriz diye düşündüm bir an. Önden rehber ilerledi, hepimiz ipe bağlı olduğumuzdan ben de ilerledim mecburen. Son bir çaba ile buzul çatlağının üzerinden geçmek için atıldım. Ama ortada kaldım. Çünkü kazmayı kullanmam ve adımlarımı çok dikkatli atmam gerekiyordu. Çatlak çok derin ve geçilecek yer çok tehlikeli idi. Gidemedim, geri de dönemedim. Bir süre kaldım öyle panik içinde. Önder rahatlamamı, adım atmamı söylüyordu. Ancak gidemeyeceğim dedim. :( Rehber emniyet aldı çıkmam için, ama ben geri döndüm. Adam da geri indi. O zaman dönüyoruz dedi. Bir şekilde Önder'le çıkması için ikna ettim. Beni kılçığın başlangıcında kazmam ile emniyete alıp, ikisi tekrar çıkmaya başladılar. Rehber çıktı, sıra Önder'e geldi. Foto çekerken bir de baktım Önder'in kramponlar çıktı o tehlikeli yerin ortasında. Gözlerimi kapattım resmen :(( çok sinir bozucu idi. Neyse ki bağlayıp çıkabildi 5 dk falan uğraşıp. Çatlaktan sonra yükselmeye başladılar tekrar.

5.600 metrelerdeki dik, tehlikeli etapta İtalyan'lar. Sağ taraf 1.000 metrelik uçurum, sol taraf dipsiz bir çatlak.

Bu arayı Önder anlatıyor;

Selda’yı kazma emniyetinde bırakıp rehberle beraber iki kişi aynı ipte ilerleyecektik. Rehber önden biraz yükseldi ben de peşinden. Kılçığı yan geçtikten sonra, kazmayı saplayıp kramponların ucuyla dik buz duvarında yükseliyordum. Birkaç adım yükseldikten sonra sol ayak ucumu buza salladığımda tutunmadığını hissettim, ayak ucuma doğru başımı bir indirdim ki, ne göreyim krampon ayağımdan kaymıştı tamamen. Oysa ki otomatik krampon istiyoruz demiştik ama firmada yokmuş. Bağlama kramponun riski işte. Neyse paniklemeden rehbere seslendim, kazmamı kılçığın arka tarafına saplayıp, tek kramponla tekrar kılçığa kadar geri geri indim. Sağ elim kılçığın arkasına sapladığım kazmamı tutuyordu. Tek elimle kramponun perlonlarını gevşettim, bir şekilde ayağımı oturtmayı başarmıştım. Yine tek elle perlonları bağlayıp sıktım. Bunları yaparken hemen altımda dibi görünmeyen devasa buz çatlağı ile göz göze geliyorduk. Adrenalin doruk yapmıştı. Rehber “Dönüyor muyuz?” diye seslendi yukarıdan. “Yok” dedim. “Bekle, geliyorum”.

İkinci denemede, bu kez kramponlar sağlam duruyor ayağımda.

Neyse ki ikinci seferde krampon bir sıkıntı yaratmadı. Yukarı düzlüğe çıkınca tekrar iyi bir şekilde bağladım. Önümüzde yine birkaç tepe daha görünüyordu. Ne yalan söyleyeyim bir dağda ilk defa nefesimin gittiğini hissettim. Hector’a dur birkaç dakika soluklanayım dediğimi hatırlıyorum. Bu kısacık yer bizi ne kadar da germişti. Biraz soluklandıktan sonra tekrar dik bir sırta vurduk kendimizi. Tepeyi çıkınca bir tepe daha geldi. Dağdaki en sinir bozucu şeylerden biri bu sanırım. O tepeyi de aşınca yine hafif düzlük bir bele geldik. Burada ilerlerken oldukça deniş ve uzun bir çatlak çıktı önümüze. Adımlayarak geçmek için çok genişti. Ne yapacağız diye Hector’a baktım. O da koşarak atlayacağız dedi. Önden o atladı ve kazmasını karşı tarafta yere saplayarak durdu. Aynı şeyi benim de yapmam gerekiyordu. Yapacak bir şey yok diye düşünüp ayağımdaki kramponlarla birkaç adım atarak hız kazandım sonra ne kadar gücüm kaldıysa hepsini kullanarak çatlağın karşısına geçtim ve aynı şekilde yüzükoyun zemine atlayıp kazmamı sapladım. Hector, sezonun başında buradaki çatlağın bununla alakası yoktu, oldukça büyümüş ve genişlemiş dedi. Buzullar sürekli hareket halinde ve rotayı da değiştiriyor. Başka bir atraksiyon daha var mıydı acaba? Neyse ki önümüzdeki tepe son tepeymiş. Orayı da çıkıp 5.757 m’deki zirveye ulaştık. Tepeyi çıkarken zirveden dönen İtalyan dostlarımızı gördüm. Tebrikleşip devam ettik. Biraz soluklandıktan sonra kafamı kaldırdım ve o muhteşem manzarayı gördüm. Cordillera Blanca tüm heybetiyle karşımdaydı. Arkamda Huascaran, karşıda uzaklarda Alpamayo ve onlarca 6.000’lik zirve. Tüm yorgunluğum geçti gitti. Birkaç fotoğraftan sonra oyalanmadan dönüşe geçtik. Zira çıkarken macera yaşadığımız tüm bu parkuru tekrar kazasız belasız geri inmemiz gerekiyordu.

5.757 m'lik zirve ve etrafta muhteşem And Zirveleri.

 

Ben yerimde turluyordum, biraz üşümeye başlamıştım. Güneş doğmuştu ama olduğum yere daha ışıkları gelmiyordu. Yukarıda İtalyanlarla konuştuklarını gördüm, onlar geri dönüş yolunda idiler.

7 de Önderler zirvede imiş. Görünen yer değil onun da arkasında imiş zirve. Bir de epey geniş bir çatlaktan atlamak gerekiyormuş kazmayı saplayarak. Sonra İtalyan ekiple aşağıdaki platoya inip bekledim. Önderler hemen onların arkasından 20 dk sonra geldiler. Önder o kılçığı yine kramponlarının ucuyla geri geri inerken benim yüreğim gitti ama neyse ki bir problem yaşamadan indiler.

Önder'ler platoya doğru alçalıyorlar.

Platoda buluşup, birlikte inişe başladık. Gece görmediğimiz çatlakları, dik inişleri gördük. Nasıl yerlerden çıkmışız geceleyin diye aklımdan geçirdim. Dik inişler bitince epey hızlı indik buzuldan fazla duraklamadan. 10 'da buzuldan çıkıp morene gelmiştik.

Platoda birlikte bir fotoğrafımız olsun dedik. :)

Burada biraz soluklanıp, bir şeyler atıştırdık. Kramponları çıkardık, bir anda kuş gibi hafifledi ayaklarımız. Sonra moren-taşlık bölümden geçmeye başladık. Gölün yamacındaki yerler bayağı dik yamaçmış. Gündüz kayaları geçmek daha kolaydı ama yorulmuştuk. 12 'de karşı yamaca ulaşmış, zincirli bölümün çarşağına gelmiştik. Yakın yürüyerek zincire kadar geldik. Yine rehber gitti ilk önce. Sonra ben çıktım. Gece iyi inmişiz diye düşündüm buradan. Zincire asılarak, taşlardan tutunarak çıktım yukarı. Ama taşlar toz gibi topraktan hemen çıkacakmış gibi görünüyordu, tedirgin edici idi. Önder de gelince yürümeye başladık tekrar. 12 buçukta dağ evinde idik.

Sabah kramponların bile zor battığı dik yamaçlardan biri. Kar hala sert ama en azından üzerine basılabiliyor artık. Biz dönerken başka bir ekip yükseliyor. (Oldukça geç kalmışlar. Nitekim zirve yapamadan döndüler)

Ben zirve yapamasam da çok güzel bir dağın kucağında gün doğumunu seyretmek muhteşem bir tecrübe idi yeniden. Önder de çok mutlu idi. :) Dağ evinde lezzetli akşam yemeğimiz sonrasında huzurlu bir uyku bizi bekliyordu. Ertesi gün de Laguna 69’a yürüyecektik.


Buradaki dağlar o kadar sarp, dik ve tırmanması zor ki "zor" sözcüğü bu dağlar için kullanıldığından Pisco ve benzeri dağlar kolay statüsünde kalıyor ama genel olarak pek kolay olduğu söylenemez.

Artık dağın beline gelmişiz ve zor etaplar geride kalmış. Keyifler fotoğraf çektiriyoruz. Dağda fotoğraflarımız genelde dönüşte oluyor. Sabah hem çok soğuk hem de karanlık.

Pisco Dağı'na İlişkin Kısa Notlar;


Pisco nerede?

Huaraz'ın 80 km kuzeyindeki Llanganuco Gölleri'nin bulunduğu Milli Park girişinden yürüyüş başlıyor. Yungay kasabasından doğu yönünde 106 nolu yol takip edilerek ulaşılıyor.


Huaraz'dan Yungay'a araçlar var ancak toplu taşıma ile bu yol hayli uzun ve çetrefilli. Ayrıca Yungay'dan park girişine kadar ikinci bir araca daha binmek gerekiyor.


Ne zaman çıkılmalı?

Huaraz'daki Cordillera Blanca Dağları'nın tırmanış sezonu Güney Amerika'daki birçok dağ silsilesine göre oldukça kısıtlı. En iyi mevsim 15 Haziran-15 Ağustos arasındaki 2 aylık periyot. Hatta 6.000'lik dağlar sadece bu dönem çıkılabiliyor. 5.000 metrelik dağlarda ise süre Ağustos sonuna kadar uzayabiliyor ancak Ağustos'un ikinci yarısından itibaren havaların aniden bozabildiği kararsız bir dönem başlıyor. Aslında Peru için bu dönem kış mevsimi ve buradaki yüksek dağlara aslında sadece kış aylarında çıkılabiliyor. Tabii ki Güney Amerika'daki yaz-kış kavramının bizimkinden biraz farklı olduğunu söylemek gerek. Buralarda genelde sub-tropikal mevsimler hakim olduğu için yaz mevsimi sıcak, nemli ve yağışlı, "ıslak sezon", kış mevsimi ise daha soğuk ama yağışın olmadığı,gündüz-gece sıcaklık farklarının çok olduğu "kuru sezon" olarak ifade ediliyor. Bu nedenle buranın yaz ayında hava sıcaklıkları artsa da sürekli yağış olduğundan ve bu yağış, yüksek dağlarda kar, fırtına, şimşek, elektrik fırtınaları yarattığından tırmanış için ideal değil. Kışın ise dağlar çok soğuk ve daha rüzgarlı olsa da kar, fırtına, tipi v.s. olmadığı için en iyi mevsim olmuş oluyor.


Pisco zor bir dağ mı?

Çok zor bir dağ sayılmasa da söylendiği kadar kolay da değil. Rota uzun ve yorucu sayılabilir. Genelde dik bir kar yürüyüşünden ibaret ama birkaç dik buz yüzeyi, sabah ayazında sert buz haldeyken ciddi tehlikeye açık. Sadece frontpoint (kramponun ön dişleri) çıkılabiliyor ve dişler de tam batmıyor. Ayrıca 5.600 metredeki kısa ama oldukça tehlikeli parkur da rotanın en kilit yeri. Normal şartlarda burada kesinlikle bir sabit hat olmalı ama G.Amerika'da böyle şeyleri bulmak pek mümkün değil.


Wikipedia'da geçen şu ifade de belki durumu özetliyor. Kısaca diyor ki; dağ belki bir zamanlar çok kolaydı ama rotada ciddi şekilde erime oldu ve artık kolay bir çıkış değil.

" Previously, this mountain was popular for its easy climb. However, the primary climbing route has melted significantly. As a result, this mountain is no longer the easy climb it once was and depending on the season Pisco has a large ice wall with a 50-60 metre climb up a 60 degree slope. It is now rated as PD on the French Alpine scale. It is predicted that this mountain will get more difficult as the glacier continues to recede. "


Rehber şart mı?

Pisco'ya çıkış için rehber zorunlu değil. Tecrübeli bir ekip kendisi de çıkış yapabilir. Fakat dağın rotası buzul hareketi sebebiyle çok değişken ve çok sayıda buzul çatlağı ve serak var. Olası bir ters durumda ya da sis basmasında tehlikeli olabilir. Bu şekilde rehbersiz gidilecekse, Huaraz'da malzeme kiralayacak onlarca yer var. Ayrıca dağa ulaşım da buradan sağlanabilir.


Biz hem zaten ulaşım, malzeme kiralama, dağ evi v.s. için zaten ücret ödeyecektik, hem de dağı ve rotayı hiç bilmediğimiz ve hazırlık yapmadığımız için rehberli bir organizasyona dahil olduk. İyi ki de öyle yapmışız dedik sonradan.


Herkes çıkabilir mi?

Ticari organizasyonlar asla yeterlilik sorgulamaz. Daha önce hiç dağa çıktınız mı? Aklimatizasyonunuz var mı? Kazma, krampon kullandınız mı? gibi çok önemli soruları asla sormazlar ve hiçbir "müşteri" yi geri çevirmezler. Fakat; temelde iyi bir kondüsyona sahip, sağlıklı olan herkesin çıkabileceği bir dağ olsa da daha önce hiç dağa çıkmamış, yüksek irtifayı test etmemiş, kazma, krampon kullanmamış, ip birliğinde hareket etmeyi tecrübe etmemiş kişiler bizce böyle bir dağa ÇIKMAMALI. Daha kolay bir dağla başlanabilir.


Hangi teknik malzemeler gerekli?

* Buz kazması

* Krampon (otomatik tercih edilmeli)

* Emniyet Kemeri

* Kask

* İp

* Gerekli durumlar için Buz vidası, sekizli, karabina ve perlonlar

* İyi yalıtımlı bir dağ botu ya da plastik bot

179 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page